RÜYA ÂLEMİ
Tasavvufta rüya sadece uykuya has değildir. Sûfîlere göre âlem bir hayal, rüya da hayal olan âlemin müşahedesidir. Bir hadiste, “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar” buyurulmuştur. (Aclûnî, II, 313) İnsan âhirette dünya hayatının bir rüya ve hayalden ibaret olduğunu anlayacaktır.(Mevlânâ, III, 141; IV, 291)
Rüya uykuda, uyanıkken ve uyku ile uyanıklık arasında görülebilir. Sûfîler bu anlamda rüyaları vâkıat, hayâlât, havâtır, idrâkât, letâif gibi yakın anlamlı kelimelerle ifade etmişler, uyku için de mâna kelimesini kullanmışlar, tasavvufî âdâba riayet ederek sâdık rüyalara nâil olmak için uyuyan kimseye “Hakk’ın vahdet ve mâna âlemine misafir olan kimse” anlamında mihman demişlerdir.
Bazı sûfîler uyanık olmanın uykuda olmaktan daha iyi olduğunu söylerken bazıları rüyada Allah’ı, Hz. Peygamber’i ve evliyayı görmenin mümkün olduğunu belirterek uykunun ayrı bir önemi bulunduğunu ileri sürerler.
Nitekim Resûl-i Ekrem, “Rüyada beni gören gerçekten beni görmüştür, çünkü şeytan benim sûretime giremez” buyurmuştur (Buhârî, “ʿİlim”, 38, “Taʿbîr”, 10; Müslim, “Rüʾyâ”, 10-11; Tirmizî, “Rüʾyâ”, 4).
Bâyezîd-i Bistâmî rüyada gördüğü Allah’a kendisine nasıl varacağını sorduğunda, “Nefsini bırak da öyle gel” cevabını almış (Kuşeyrî, s. 719), Râbia el-Adeviyye, Resûlullah’ın, “Beni seviyor musun?” şeklindeki sorusuna, “Ey Allah’ın resulü! Seni kim sevmez ki? Fakat Hak Teâlâ’nın muhabbeti her tarafımı öyle kaplamıştır ki O’ndan başkasına gönlümde yer kalmamıştır” diye karşılık vermiştir (Ferîdüddin Attâr, s. 80).