Carlos Castaneda'nın kitaplarından, kendini önemseme ile ilgili bir bölüm.
Don Juan, farkındalıkta ustalaşma konusunu benimle aylar sonrasına kadar konuşmadı. O sıralar, nagual topluluğunun yaşadığı evdeydik.
“Hadi, bi yürüyüş yapalım seninle,” dedi elini omzuma atarak. “Hatta daha iyisi, kentin meydanına bi dolu insanın olduğu yere gidelim ve orada oturup konuşalım.”
Benimle konuşmasına şaşırmıştım. Birkaç gündür evde kalıyorduk ve neredeyse bana bir merhaba bile dememişti.
Don Juan ve ben evden çıkacağımız sırada la Gorda yolumuzu kesip kendisini de yanımıza almamızı istedi. Hayır, yanıtını kabul etmemeye kararlı görünüyordu. Don Juan çok sert bir sesle benimle özel konuşması gerektiğini söyledi.
“Benim hakkımda konuşacaksınız, değil mi?” dedi la Gorda, sesinden ve tavırlarından, kuşkusu ve hışmı fark ediliyordu. “Haklısın,” diye yanıtladı don Juan kuru bir ses tonuyla. Sonra dönüp bakmadan, önünden geçerek yürüdü.
Peşi sıra gittim ve konuşmadan, kent meydanına kadar yürüdük. Oturduğumuzda ona, la Gorda’yla ilgili konuşacak ne gibi bir şey olduğunu sordum. Evden çıkarken üzerimize diktiği tehditkâr bakışlar hala canımı sıkıyordu.
“La Gorda ya da başkasından söz edecek değiliz,” dedi. “Yalnızca kendisine verdiği devasa önemi kışkırtmak için öyle söyledim. İşe de yaradı. Bize çok sinirlendi. Eğer onu iyi tanımışsam eminim şimdi oturmuş kendisiyle konuşuyor, kırılan özgüvenini onarmaya çalışıyor ve reddedilmenin, aptal yerine konmanın haklı öfkesini dindirmeye çalışıyordur. Burada, bu bankta otururken çıkıp gelirse hiç şaşmam.”
“Eğer La Gorda’dan söz etmeyeceksek, ne konuşacağız peki?” diye sordum.
“Oaxaca’da başladığımız konuşmayı sürdüreceğiz,” dedi. “Farkındalığın açıklamasını anlamak, farkındalık düzeyleri arasında yapacağın gidiş gelişlerde yüksek çaba ve isteklilik göstermeni gerektirecek. Tartışmamız boyunca senden tam yoğunlaşmanı ve sabırlı olmanı istiyorum.”
Yakınmayla karışık, geçen iki gün boyunca benimle konuşmak istememesinden ne denli rahatsızlık duyduğumu söyledim. Bana bakıp kaşlarını kaldırdı. Dudaklarında bir an için bir gülümseme belirip kayboldu. Bana, la Gorda’dan daha iyi olmadığımı göstermekte olduğunu ayırt ettim.
“Kibrini kışkırtıyordum,” dedi kaşlarını çatarak. “Kendini fazla önemseme en büyük düşmanımız bizim. Bi düşün bakalım bunu.. -bizi güçsüz düşüren, dostlarımızın yaptıklarına ve yapmadıklarına duyduğumuz gücenme duygusudur. Kibir, zamanımızın çoğunu başkaları tarafından yapılanlara alınarak geçirmemizi sağlar.
“Yeni görücüler, kibri savaşçılar olarak yaşamlarımızdan silmemiz için elimizden geleni yapmamızı önerirler. Ben bu öneriyi uyguladım ve bütün çabamla sana en çok kibri yaşamımızdan çıkardığımız an incitilemez hale geleceğimizi göstermeye çalıştım.”
Ben onu dinlerken gözleri birden parlayıverdi. Tam onun bir kahkaha koyuvermek üzere olduğunu ve bunun bir sebebi olmadığını düşündüğüm an sağ yanağıma çarpan sert bir tokatla yerimden sıçradım.
Ayağa fırladım. La Gorda eli hala havada arkamda duruyordu. Yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu.
“Şimdi hakkımda söyleyeceğin ne varsa söyleyebilirsin, daha haklı sebepler bulman kaydıyla tabii “ diye bağırdı. “Bununla beraber söyleyeceklerini yüzüme söyle!”
Bu çıkış onu tüketmiş olmalıydı ki, betona oturup ağlamaya başladı. Don Juan yüzünde anlaşılmaz bir neşeyle kılını kıpırdatmadan oturuyordu. Bense, sinirden kaskatı kesilmiştim. La Gorda bana bir baktı ve sonra don Juan’a dönüp zayıf bir sesle onu kınamaya hakkımız olmadığını söyledi.
Don Juan öyle bir kahkaha kopardı ki neredeyse yerinden yuvarlanacaktı. Gülmekten konuşamıyordu bile. İki ya da üç kez bana bir şeyler söylemeye çalıştıysa da sonunda kalkıp kahkaha sarsıntıları içinde yürüyerek uzaklaştı.
Gözlerimi dikmiş la Gorda’ya bakıyordum -o anda gözümde tüm değerini yitirmişti- don Juan’ın peşinden gitmek üzereydim ki bana olağanüstü bir şey oldu. Don Juan’ı bu denli neşelendiren şeyin ne olduğunu fark ettim. La Gorda ve ben korkunç benzeşiyorduk. Kibrimiz muazzam boyutlardaydı. Yediğim tokadın verdiği şaşkınlık ve öfkeyle, la Gorda’nın kızgınlık ve kuşku duyguları tümüyle aynıydı. Don Juan haklıydı. Kibrin yükü korkunç ağırdı.