Karıncalara karşı bir zaafım var, ne zaafı düpedüz vicdan azabım var.
Karıncalar beni rahatsız eder küçüklüğümden beri, miniminnacık kımıl kımıl, hep kalabalıklar, küçük bi böcek falan ölse hemen etrafına toplanıp yemeye başlarlar. Beni en rahatsız eden o küçücük kımıl kımıl halleri.
Neyse 8-9 yaşlarındayım, bahçede oynuyorum, asmanın altına, bunlar toprağı küçük bir koni şeklinde dışarı ittirmişler, sürekli yuvalarına bir şeyler taşıyorlar. Başlarında durdum izledim önce. Sonra nerden ne taşıyorlar diye merak ettim. Ne taşıdıkları da belli olmuyor, ama sürekli bir faaliyet var, biri iniyor biri çıkıyor, Cuma günü E5 gibi olmuş ağacın gövdesi, acayip bir trafik. Sonra birden psikopatlığım tuttu. Küçük yuvarlak bir sopa aldım. Karıncaların üzerinde bir silindir gibi dolaştırmaya başladım. Onlarcasını ezdim. Baktım hiç kaçmaya falan çalışmıyorlar, ezilmiş arkadaşlarına bir an bakıp devam ediyor yollarına bazıları hiç umursamıyor bile, ezilmiş bir karıncanın üzerinden geçip gidiyor. Bir süre daha ezdim onları. Sonra bir anda tiksindim. Ezilmiş karıncalardan, bunu yaptığım için kendimden. Acayip bir dehşet duygusuyla uzaklaştım oradan.
Yıllarca karıncalar konusunda garip bir his oldu içimde, tatlı bir şey falan yerken bir parça toprağa attım. Çayımı şekersiz içerim ama çayın yanında verilen kesme şekerleri karıncalar yer diye köşelere bıraktım. Yine onların o kımıl kımıl sürü halinde dolaşmaları rahatsız etti ama öldürme düşüncesi aklımın ucundan bile geçmedi.
Bir gün aktarın önünden geçiyorum camda şöyle bir yazı “Karınca Yemi Geldi” Allam dedim ne manyakça bişi, insanlar karıncalara yem mi alıyorlar? Kuş yemi gibi bir şey mi, kim karınca beslemek ister ki, bide onlar için yem satın alır, belki evdeki karıncaları yemle uzaklaştırmak içindir falan diye düşündüm.
Bir süre önce bahçeli bir eve taşındım yine. Bir kış eve geldiğimde salonumda kendilerine otoban yapmış karıncalar gördüm. Bu manyaklar kış uykusuna yatmıyor muydu, yaz boyu kış için yiyecek toplamıyorlar mıydı? Salonumun ortasında ne işleri var diye bozuldum. O minik ayakları ile parkenin altından çıkıp taa öteki odaya gidip bir şeyler getiriyorlar, yine ne taşıdıkları belli bile olmuyor, sürekli bir hareket var. Sinir oldum. Burası benim evim, sizi istemiyorum çıkın gidin beni rahat bırakın konuşması yaptım başlarında, umurlarında bile olmadı. Minik ayaklarıyla pıtır pıtır ordan oraya gidip durdular. Öldürmek de istemiyorum ama minik ayaklarıyla dolaşmalarına da tahammül edemiyorum. İnternetten araştırdım defneyaprağı kokusunu hiç sevmezlermiş. Bende bayılırım defneyaprağına çaya, pilava falan katarım sürekli bulunur evde. Hemen onların gezi yolların defneyaprağı serdim. İşe yarıyormuş bir iki gün içinde kayboldular. Yaz gelince mutfakta uyandılar, hemen yuvalarından çıktıkları yerlere defneyapraklarını kırıp sokuşturdum. Bu sefer başka bir yerden çıkmaya başladılar. Tezgahın üzerini defne yapraklarıyla dolu. Ama hala karıncalar var. Onlar inat etti ben inat ettim. Öldürmeyeceğim bu sefer. Her yerde dolaşmasınlar diye bir kesme şekeri yuvalarının dibine koydum. Niyetim çıkıp yemeklerini alıp hemen geri girsinler dolaşmasınlar ortalıkta.
Daha ilginç bir şey fark ettim. Tezgahın üst tarafında kombinin arkasında yaşayan tombul gövdeli çirkin minik bir örümcek. Bu örümcek benim öldürmediğim, üstelik şekerle beslediğim karıncaları ağıyla yakalıyor. Onları aynen yüzüklerin efendisinde örümceğin Frodo’yu paketlediği gibi paketleyip kolye gibi ordan oraya sarkıtıyor. Abuk subuk yerlerde minik ağlar ağlara sarılmış minik minik küçük karıncalar. Ağlar dikkatli bakılmayınca görülmüyor bile, havada salınan minicik siyah toplar varmış gibi.
Örümceklerden hiç hoşlanmam. Üstelik benim öldürmemek için onca uğraştığım karıncaları kendine konserve yapmış olmasından hiç ama hiç hoşlanmadım. İlk aklıma düşen örümceği öldürmekti. Ama doğal seleksiyon dedim. Hayvanın yemeğine karışma. Bu arada mutfak benim habitatım yerine, örümceğin habitatı oldu. Madem öleceksiniz sizi ben öldüreyim dedim. Örümceğin kendisi için paketlediği minik kolye görünümlü karıncaların hepsini attım. Karınca yeminin de aslında karınca zehri olduğunu öğrenip gidip bir paket aldım. Bu paketler ikili. Bir tanesini açıp camın önüne yuvalarına yakın bir yere koydum. Paketin üzerinde diyor ki, içinde karıncaların çok sevdiği bir yem var, alıp yuvalarına götürürler ve hepsi ölür. Hafif bir rahatsızlık hissettim tabi, küçükken onlarca karıncayı öldürdüm diye vicdan azabı hissetmiştim, şimdi bir koloniyi sessiz sedasız katlediyordum. Ama galiba karıncalar bu yem işine akıllanmış. Bir iki gün sonra hiç karınca görünmedi. Koca bir yazı karıncasız geçirdim. Şişko örümcek de öldü galiba onu da bir daha görmedim, zaten ne kadardır ki ömrü diye düşündüm, ya da yemek bulamayınca gitmiştir. Oh mutfak yine benim alanım oldu.
Bu sene karıncalar yine çıktı ortaya, hani koca bir koloniyi öldürmüştü o yem. Bu senekiler nerden çıktı diye düşündüm. Üstelik o kadar çoklar ki, minik siyah yaratıklar tezgâhımı bastılar gene. Üstelik deli gibi temizlik yapıyorum, dezenfektan falan sıkıyorum kokusundan kaçarlar diye, hiç olmadığım kadar temizim, hiç çöp kırıntı bırakmıyorum, ama hala geliyorlar. Bu sefer çok düşünmedim, kalan karınca yeminin öteki paketini buldum hemen camın önüne koydum.
2 gün oldu.
Geçen sefer ya örümcek topluyordu ölenleri ben görmüyordum, ya da bu seferkiler pek bir aptal yiyip ölmeye devam ediyorlar. Veya bana vicdan azabı çektirmek için ölüleri özellikle görebileceğim yerde bırakıyorlar. Tezgâhın üzeri minik minik siyah top haline gelmiş ölü karıncalarla dolu. Onlarca.
Karıncalar bu savaşı sizin kazanmanıza izin veremem. Gerekirse eve bir karıncayiyen alırım. Mutfağımı size bırakmam! Bunu lütfen bir tehdit olarak alın ve tekrar düşünün. Dışarıda yiyebileceğiniz onca şey varken niye benim tezgâhımdasınız hala.