Rüya yorum sitemize üye olun, düzenli olarak rüyalarınızı yorumlayalım. Eğer bir tek rüya yorumlatmak istiyorsanız konu ile ilgili başlığın altına yazabilirsiniz.
+8 oy
398 okuma
Üstat_Simuy_Alaca Bilgi kategorisinde Profesyonel Yorumcu (461k puan)  
Ruh, din ve felsefede, insan varlığının maddi olmayan tarafı ya da özü olarak tanımlanır ve genellikle bireysellikle (zât) eşanlamlı olarak ele alınır.[1] Teolojide ruh kişinin ilahîliğe iştirak eden kısmı olarak tanımlanır ve genellikle bedenin ölümünden sonra kişinin varlığını sürdüren kısmı olarak ele alınır.
Üstat_Simuy_Alaca Profesyonel Yorumcu (461k puan)  
Açıkçası İbni Sina' nın ruh hakkında düşünce ve yorumları daha çok  ilgimi çekti .

Yorumunuz

Adınız (isteğe bağlı):
Gizlilik: E-posta adresiniz yalnızca bu bildirimlerin gönderilmesi için kullanılacak.
Spam Koruması:
gece ne renktir?
Gelecekte bu doğrulamadan kurtulmak için, lütfen giriş yapınız veya üye olunuz.

17 Yorum

+5 oy
B Uzman Yorumcu (23.2k puan)  
seçti
 
En İyi Yorum
Bilgilendirme için teşekkürler. Puanımı yükseltmek için yorum yazıyorum. Sorun yoktur umarım. Birde sınırlama varmış. 111 karakter yapıyim.))
+9 oy
Üstat_Simuy_Alaca Profesyonel Yorumcu (461k puan)  
Birçok kültür insan yaşamının ya da varlığının cismani olmayan kaynağını ruh ile özdeş tutmuş ve birçok kültür tüm canlıları ruhlara dayandırmıştır. Tarih-öncesi halklarda bile vücut ile onu canlı kılan arasında bir ayrım yapıldığı görülmektedir.  Birçok dini ve felsefi akımda, her canlının bir unsuru olan, var olması için fiziksel maddeye ihtiyaç duymayan, madde-dışı, algılanamaz, tezahürleriyle kendini gösteren, aşkın, yaşama yeteneğine sahip, değişen ve gelişen, maksatlı bir öncül (kaynak) ya da bir güç olarak tanımlanan ruh, birçok dini ve felsefi akımda da ebedi, yetenekler sahibi, insan davranışlarının motoru, hata (günah) ile sevap işleme iradesine sahip bir varlık ya da varlığın saklı yüzü olarak kabul edilir.
Bununla birlikte ruh kavramının kültürden kültüre, dinden dine, felsefeden felsefeye geniş ölçüde çeşitlilik gösterdiği görülmektedir. Çeşitli dinler ve filozoflar, ruhun doğası (yapısı), beden ile ilişkisi, kökeni ve ölümlü olup olmayışı konularındaki farklı görüşleriyle bir sürü teori ortaya koymuşlardır. Birçok dini ve felsefi gelenekte ruhun her canlı oluşumun içteki özünü içeren, kendine özgü bir varlık olduğu ve insanın temel unsurunun -beyninden veya organizmasının herhangi bir kısmından ziyade- ruh olduğu kabul edilir. Buna karşılık diğer bazı din ve felsefelerde ise ruhun beden ile kendisi arasında aracılık görevi görecek maddi bir elemanı bulunduğu kabul edilir. Ruh ile can kavramları arasında kimi kültür, din ve felsefelerde bir ayrım yapılmamış, kimilerinde ise bir ayrım yapılmış olmasına ve bu kavramları belirten iki ayrı ya da birkaç terim olmasına rağmen, söz konusu terimler, sık sık aynı kavramı belirtmek üzerine birbirlerinin yerine kullanılagelmişlerdir.


Ruhlar genellikle ölümsüz olarak kabul edilirler. Birçok inanışa göre ruh, enkarne olmadan (ete bürünme, doğma) önce de mevcuttu. Maddeciliğin reddettiği ruh, Jean-Paul Sartre gibi bazı çağdaş yazar ve filozoflara göre “özden önce gelen varoluş”tur. Ölüm olayında bedenin hareket özelliklerini yitirmesi ruhun beden üzerindeki hakimiyetini, yani bedeni etkilemeyi bırakması olarak açıklanır. Ruh kavramı ölümden sonra yaşam kavramlarıyla yakından ilişkili olmakla birlikte, bu konudaki görüşler son derece çeşitlilik göstermektedir, özellikle bedenin ölümünden sonra ne olup bittiği konusunda. Halihazırda bilimsel araştırma, genel kabule göre, konusu olan maddi evrenin dışında kaldığından, ruhun var olduğunu ya da var olmadığını ortaya koyamamaktadır. Psikoloji ekollerinin de ruh konusundaki görüş ve yöntemleri birbirinden farklı olup çeşitlilik göstermektedir.
+7 oy
POYRAZ50 Astral Gezgini (175k puan)  
“Can. Canlılık. Nefes. Cebrail (as.)...”

“Bir kanun-u zîvücud-u haricî, yani hariçte müstakil bir varlığı bulunan bir kanun."

“Emir âleminden olup, beden ülkesini idare etmesi için kendisine müstakil bir varlık verilen bir kanun. Bedenden ayrılınca da varlığını devam ettirebilen lâtif bir cisim.”
Üstat_Simuy_Alaca Profesyonel Yorumcu (461k puan)  
teşekkür ederim poyraz yorumların için , destek oldun bana .
POYRAZ50 Astral Gezgini (175k puan)  
rica ederim her zaman destekçinizim  <3
+8 oy
Üstat_Simuy_Alaca Profesyonel Yorumcu (461k puan)  
Eski uygarlıklarda ruh kavramı ;

Bazı eski uygarlıklarda ruh kavramı konusunda benzerlikler ve ruh ile ilgili ortak bir anlayış bulunmaktadır. Bu ortak anlayış ruhun ya da “canın ölümsüzlüğü” olarak adlandırılabilir.[2] Farklı uygarlıklarda rastlanan söz konusu benzerlikler, bu anlayışın toplumların birbirleriyle etkileşimleri yoluyla birbirlerine geçip yayıldığı fikrini doğurmaktadır. Fakat ana kaynağın yeri hakkındaki görüşler farklıdır.


Mezopotamyalılar'ın ölmüşlerinin mezarlarına yiyecek ve çeşitli eşyalar bıraktıkları bilinmektedir.[3] Babil dininin öte-âlemi ve doğaüstü varlıklarını ilgilendiren kısmı tümüyle Sümerler'den alınmıştır.[4] Sümer mitolojisine göre, “ölüler ülkesi”ne gidip dönebilen tek kişi Enkidu olmuştur. Böylece Enkidu yeniden yaşayanların dünyasına döndüğünde, yeryüzünde yaşayanlara ölüm ve “ölüler ülkesi” hakkında çeşitli aydınlatıcı bilgiler vermiştir.[5] Mezopotamyalılar ölülerin ruhlarından kötü olanların yaşayanlara musallat olduğu ve onlara zarar verdikleri inancına sahiptiler.[6] Ölülerin ruhları görülebilir ve işitilebilirdi. Bunun yanı sıra hami varlık adıyla bilinen yardımcı-koruyucu ruhlar da vardı. Babil'de her insanın bir koruyucu meleği ya da koruyucu ruhu bulunduğuna inanılırdı.
+8 oy
Üstat_Simuy_Alaca Profesyonel Yorumcu (461k puan)  
Herodot gibi kimi eski Yunan yazarlar eski Mısırlılar'ın ölümden sonraki yaşama ve ruh göçüne inandıklarını yazmışlardır.[7] Eski Mısır geleneğine göre, ölen kimseyi bir yargılanma beklerdi. Bu yargılanmaya eski Yunanca'da psikostazi (psychostasis) ya da psikostasya (psychostasia) adı verilmiştir. Terim psikhe (yaşamsal unsur, nefes) ve statis (tartılma) sözcüklerinden türetilmiştir. Ölüm olayı ile bedenini terk edenlerin yargılanması olan psikostazide, kimileri ölümden sonraki vicdani hesaplaşma olgusunun sembolik öğelerle anlatımını görürler.[8] Bu yargılanma sahnesinin betimlenmesine Mısır Ölüler Kitabı'nda[9] ve birçok eski Mısır belge ve yazıtında rastlanır. Eski Mısır metinlerine göre, her ölü için söz konusu olacak “tartılma”, ilahe Maat'ın "hakikat salonu" denilen salonunda gerçekleşir. Bu tartılma ve yargılanma sahnesi Mısır resimlerinde, bir kefesinde ölünün vicdanı temsil eden kalbi, diğer kefesinde bir tüyün bulunduğu terazi ile temsil edilir.[10] Yeraltı âleminin sorumlusu ve "Ra'nın gözü" sayılan Maat'ın hiyeroglifi “hakikat, adalet ve doğruluğu” simgeleyen tüydür. İlah Tot ise sonuçları kaydetmektedir. Yürek suçlarla ağırlaşmamış olduğu takdirde tüyden hafif gelecekti. Bazı psikostazi temsillerinde yüreğin sınavdan başarıyla geçememesi durumunda başarısız ölüyü yutmak üzere terazinin yanıbaşında bekleyen Ammemet (Ammait, Ammit) adlı "ölü yiyici" bir yaratığın tasvir edilmiş olduğu görülür.

Eski Mısır geleneğinde ölüm olayı ile bedenlerini terk eden ruhların çeşitli ölüm-ötesi halleri ve öte-âlem anlamı Amenti (Amentet)terimiyle ifade edilirdi.[11] Mısırlılar, ölenin sonraki yaşamı için, ölü bedenin iyi korunması gerektiğini düşünüyorlardı. Bu nedenle kimi cesetleri mumyalamış ve firavunlarının ölü bedenlerini özenle saklamışlardır
+7 oy
Üstat_Simuy_Alaca Profesyonel Yorumcu (461k puan)  
İbni Sina

Aristo'yu izleyen İslam filozof ve hekimlerinden İbni Sina ve İbni el Nefis (Ibn al-Nafis), ruh hakkında Aristo'nunkinden farklı bir teori ortaya koymuşlar, ruh (İn. spirit) ve can (İn. soul) arasında bir ayrım yapmışlardır.[32] Özellikle İbni Sina'nın ruhun doğası hakkındaki öğretisi Skolastikler üzerinde bir hayli etkili olmuştur. İbni Sina'ya göre ruh bedenden ayrı bir manevi cevherdir, bedeni bir alet olarak kullanır. İbni Sina'nın ruhun maddi bedenden ayrı, manevi bir cevher olduğunu ve kişinin kendini idrakini göstermek üzere verdiği ünlü örnek, “insan-ı tair” (uçan insan) adıyla bilinmekte olup Ortaçağ'da tüm Batı'da kullanılmıştır. Bu örnekte, okuyucularından, kendilerini hiçbir duyumsal temas olmaksızın, tüm duyumlardan yalıtılmış halde, gökte (havada) asılı olarak tasavvur etmelerini ister: Bu durumdaki kişi hiçbir maddi temas olmadığı halde hâlen kendini idrak etmektedir. Şu halde nefsin (zât) maddeye, yani herhangi bir fiziksel eşyaya bağlı olması fikri mantıklı değildir ve ruh tek başına bir cevherdir. (Burada “ben dünyanın yoğun-kaba maddesinde olmasam da varım” kavramı işlenir.) İbni Sina'nın yaptığı bu "düşünme yoluyla kanıtlama" çalışması daha sonra René Descartes tarafından daha basitleştirilerek, epistemolojik terimlerle şöyle ifade edilmiştir: “Kendimi dışımdaki varsayılan tüm eşyadan soyutlayabilirim, fakat kendi şuurumdan asla (soyutlayamam).” [33]

İbni Sina'ya ve kendisinin de dahil olduğu Neo-Platoncular'a göre, ruhun ölümsüz oluşu bir amaç değil, doğasının bir gereği ve sonucudur.[34] İbni Sina, On Sefirot'a benzer tarzdaki, “On zeka” (les Dix intelligences) adıyla bilinen varsayımında yaratılışın intişar (emanasyon) [35] tarzındaki gerçekleşmesine ve melekler hiyerarşisine değinir.[36] Vahyi konuşmadan ziyade bir sezgisel irtibat olarak gören İbni Sina'ya göre, vahiy, ilham, "haberci rüya" ve "durugörü kehanetleri" ilahî hikmetin cüzleridir.[37]
+7 oy
POYRAZ50 Astral Gezgini (175k puan)  
Ruhun kendisini bilemiyoruz. Ancak bazı özelliklerinden söz edebiliriz. Beden, anne karnında belli bir olgunluğa erişince, ruh verilir.

Bedenin sultanı olan ruh, nurani, şuurlu, diri ve harici vücut sahibi bir varlıktır. Sonradan yaratılmıştır, ama ebedidir. Birdir, bölünmez, parçalara ayrılmaz.    Tesirleriyle bedenin her yerinde bulunur, fakat mekânı yoktur. Bedenin içinde olmadığı gibi, dışında da değildir. Ona ne uzaktır, ne de yakın. Bütün işleri aynı anda idare eder, bir iş diğerine mani olmaz. O, tabiattaki kanunlara benzer. Eğer kanun şuurlu olsaydı ve harici vücut giyseydi ruh özelliği kazanırdı. Ruh, kendisinin ve diğer varlıkların farkındadır.

Ruh, sahip olduğu maddi ve manevi cihazlarıyla işler yapar. Şuuruyla fark eder, aklıyla anlar, vicdanıyla tartar, karar verir, hayaliyle planlar yapar, hafızasıyla bilgi depolar, kalbiyle sever. Onun sayılamayacak kadar çok kabiliyeti vardır. Bunların bir kısmı da maddi uzuvlarla ortaya çıkar. Ruh, eliyle tutar, gözüyle görür, kulağıyla işitir, ayağıyla yürür... Bedende bulunduğu sürece bedene muhtaçtır. Faaliyetleri bedenle sınırlıdır. Beden ile ruh, ampul ile elektrik gibidir. Ampul kırılınca elektrik yok olmuyor ve var olmaya devam ediyor. Biz onu görmesek de inanıyoruz ki, elektrik hâlâ mevcuttur. Aynen bunun gibi, insan ölmekle ruh vücuttan çıkıyor. Fakat var olmaya devam ediyor. Cenab-ı Allah ruha münasip daha güzel bir elbise giydirerek, kabir aleminde yaşamını devam ettiriyor.
+8 oy
Üstat_Simuy_Alaca Profesyonel Yorumcu (461k puan)  
Tasavvuf ehline göre ruh, hisseden, canlı, nurani, şekilsiz, renksiz, ağırlığı olmayan, her şeyi kavrayan, beden ile münasebeti olan metafizik bir varlıktır. Ruh, bedenin ne içinde ne de dışındadır; ama bedeni idare eder ve bedenden etkilenir. Tasavvufçulara göre ruhun üç temel fonksiyonu duyum, düşünce ve sezgidir (kalp). Esas olarak Neo-Platonculuğa dayanan İşrâkîlik (aydınlanma ekolü) akımının kurucusu Şahabettin Sühreverdi'ye göre, beden karanlığı, ruh ise ışığı temsil eder ve manevi faziletlerle kuvvetlenir; "manalar âlemi" kelimelerle ifade edilemez ve mantık oyunlarıyla tanıtılamaz. İnsanlar ona kendi kendine erişebilir.[123]

Sufizm ya da Tasavvuf'ta ruhla ilgili bazı kavramlar hakkındaki görüş ve inanışlar şöyle özetlenebilir:

    En nur: Arapça'da ışık anlamına gelen nur, İlahî Kelâm'ı temsil eder ve ruh (er ruh) ile özdeş tutulur.[124] Kainat'ın meydana gelmesindeki aracın ruh olduğu belirtilir. Nur, Tasavvuf'ta bilinen ışık (fizikteki, insan gözünün duyarlı olduğu, yani görebildiği elektromanyetik radyasyon) anlamında kullanılmaz. Kaynağından çıkan bu ışık, fizikokimyasal bir ışık değildir, tüm ışıkları aşan, en ince vibrasyonların ötesindeki, madde kâinatına ait olmayan bir ışıktır. Kısaca, bu, mistik literatürde "ilahî nefes" ya da "ilahî alev" olarak da ifade edilen, varlığın özü olan ruhtur.
    Gayb âlemi: Duyu organları ve akıl ile bilinemeyen varlıklar ve bunların bulunduğu âlem. Gayb âlemini ifade etmek üzere, melekut terimi de kullanılır.

Açılmış gül çiçeği Sufizm'de en çok kullanılan çiçek sembolüdür. Sufizm'de ruhsal aydınlanmanın ve ‘kalp gözü'nün açılmasının bir sembolüdür. Kimileri gülün kat kat olan taç yaprakları ile ruhun manevi organı ve sezgi kapısı olan kalbin kat kat olması arasında bağlantı kurar. Merkezî, dairesel bir yapılanma gösteren gül, her şeyden önce, merkeze ulaşılmış olmayı, aydınlanmış, uyanmış insanın şuurunu, kısaca, spiritüel aydınlanmayı ve bu duruma erişen varlığı simgeler.[8]

    Seyri süluk ya da seyr-ü süluk: İnisiyasyon ya da nefs terbiyesi. İnsan-ı kamil olma hedefine ulaşmak için bir mürşidin rehberliğinde (yol göstericiliğinde) çıkılan manevi ve ruhi yolculuk. Çeşitli riyazet, zikir ve tefekkür yöntemlerinin kullanıldığı bu nefs terbiyesi yolu genellikle, Ferîdüddîn-i Attâr'ın "Mantık'ut Tayr" adlı eserinde belirttiği gibi 7 aşama içerir.[125]
    İnsan-ı kamil: Dünya insanının ruhsal gelişim sonucunda erişebileceği en olgun mertebedir.
karlihavadabirkiz Rüyazede (1.3k puan)  
"Bil ki ruhlar okyanus, bedenler köpüklerdir." Divan-ı Kebir, Mevlana.
+6 oy
POYRAZ50 Astral Gezgini (175k puan)  
- Ruh beyinden mi ibarettir?

İnsan, ilim sahibidir. Hem kendini, hem de diğer varlıkları bilir. Üstelik bildiğini de bilir. Bilgisi bilinçlidir. Bilgisayar disketinden farklıdır. Bir diskete de birçok bilgileri kaydetmek mümkündür, ama o disket kendisinde bulunan bilgilerin farkında değildir. Öğrenmek için herhangi bir arzusu da yoktur. İlmi istemek ve öğrenmeye çalışmak ise, maddenin özelliklerinden değildir.

İlimden mahrum atomlar, ne kadar mükemmel bir şekilde bir araya gelmiş olurlarsa olsunlar, ilim sıfatını kazanamazlar. Beyin de bu ilimsiz ve şuursuz atomlardan meydana gelmiştir. Bilgileri aktarır ve kaydeder, ama bu işi şuursuzca yapar. Bilgisayar disketinden farkı yoktur. O, ruh adlı varlığın emirlerini yerine getiren bir alettir sadece.
+7 oy
Üstat_Simuy_Alaca Profesyonel Yorumcu (461k puan)  
Deneysel Spiritüalizm'de öte-âlem anlayışı

Deneysel Spiritüalizm'de geleneklerdeki öte-âlem kavramını karşılayan terim spatyumdur. Deneysel Spiritüalist anlayışa ya da kısaca ruhçu anlayışa göre ruhlar madde-dışı varlık olduklarından spatyumda 'perispri'leri ile bulunurlar.[147] Bu bakımdan spiritüalistler spatyumu ruhlar alemi olarak değil, ölüm-ötesi âlem olarak nitelendirirler. Ruhçuluğa göre, spatyumun maddeleri maddenin bilinen üç halinden (katı, sıvı ve gaz) daha farklı hallerde olup bilinen fiziksel maddelere oranla çok daha akıcı, çok daha az yoğunlukta ve atomik vibrasyonları çok daha hızlı, süptil maddelerdir. Eski Yunan geleneğinde bu maddeler için aether[151] terimi kullanılmıştır. Bu süptil maddelerin düşünceyle, tahayyül (imajinasyon) yeteneğiyle şekil alabileceği kabul edilir.

Ruhçuluğa göre ölen her insan ruhu önce, ölmüş olduğunu, daha doğrusu fiziksel bedenini terk etmiş olduğunu anlayamaz, bir bocalama, kargaşa dönemi geçirir. Bu aşamaya spiritler “kendiliğinden imajinasyon” aşaması adını vermişlerdir.[147] İşte ruhçulara göre, cennet ve cehennem sembolleriyle simgelenenler, aslında, bu aşamadaki varlığın kendi imajinasyon yeteneğiyle, bilmeden kendisinin oluşturduğu huzur verici ya da huzursuz edici sahnelerden ibarettir. Ölüm olayı ile fiziksel bedenini terk etmiş her insan ruhunu spatyumda vicdani bir hesaplaşma bekler. Fakat burada kendi kendisiyle bir hesaplaşma söz konusudur, herhangi bir cezalandırma söz konusu değildir.

Varlığın tekamül düzeyi elverdiği takdirde ulaşabileceği diğer aşamalar sırasıyla, "geçiş aşaması", "şuurlu ve idrakli imajinasyon aşaması" ve nihayet tekamül düzeyi çok yüksek ruhlara özgü olan "kozalite aşaması" olarak bilinir.[147] Bu son aşamanın söz konusu olduğu kozalite planına (ortamına) yükselebilmiş bir varlık üç boyutlu alemdeki olayların neden-sonuç zincirini çözebilecek, daha doğrusu, bu olayların akışındaki neden-sonuç ilişkilerini açıkça görebilecek durumdadır. Fakat klasik spiritüalizmdeki öte-alem anlayışı, öte-alem tasarımı kozalite planında son bulur, yani daha ötedeki bir ortam kavramı klasik spiritüalizmde mevcut değildir. Neo-spiritüalist görüşün getirdiği yeni bir kavram, bu kozalite planının da ötesinde bulunduğu varsayılan dört boyutlu alem kavramıdır.
+6 oy
Üstat_Simuy_Alaca Profesyonel Yorumcu (461k puan)  
Dr. Bedri Ruhselman [145] tarafından kurulan Deneysel Neo-Spiritüalizm'e göre, ruh da, madde gibi, Mutlak (Yaradan) tarafından var edilmiş cevherlerden biridir. Ruhların madde cevherine kıyasla ayırt edici iki özelliği tesir etme gücüne ve şuura sahip olmalarıdır.[146] Ruhlar madde-dışı varlıklar olmakla birlikte, hiçbir ruh madde kainatında asla maddeden soyutlanmış bir durumda bulunamaz. Bu bakımdan ruh ve madde ayrılığından değil, ruh ve maddenin birliğinden söz edilmelidir.[147] Ruhsal tebliğlere göre, madde evreninde ruhun tesirine maruz kalmamış bir madde olduğu söylenemez.

Neo-spiritüalist görüşe göre, mukadderat, varlığın kendi iradesiyle yaptıklarının İlahî İrade Yasaları'nın gereklerine göre beliren sonuçlarıyla karşılaşmasıdır.[148](Bu, daha açık bir deyişle şöyle ifade edilebilir: İnsanın mukadderatı kendi elindedir, fakat ne ekerse onu biçecektir.) Dolayısıyla Neo-spiritüalizm'deki mukadderat kavramında, fatalizmdeki (sabitkadercilikteki) ‘'kader kavramında olduğu gibi tümüyle ezelden çizilmiş ve planlanmış, insanın iradesiyle, iradi çabalarıyla değiştiremediği bir gelecek değil, insanın iradesiyle yapmış olduklarına göre belirlenmiş ve yapmakta olduklarına göre -her an- derece derece belirlenen bir gelecek söz konusudur. Bu belirlenme İlahî İrade Yasaları'nın gereklerine göre ve nedensellik (neden-sonuç zinciri) kuralıyla olur; bu belirlenmede insanın yaptıkları ‘'nedenler, karşılaşacağı olaylar ise bunların ‘'sonuçlarıdır.[148] Mukadderat'ın belirlenmesinde “insanın yaptıkları” denilirken, bu, yalnızca fiziksel eylemlerden ibaret değildir[149]; buna başta niyetleri olmak üzere, imajinatif faaliyetleri, duygu, düşünceleri de dahildir.

Neo-spiritüalist görüşe göre, tek olan Allah Mutlak'tır; yaratılanlar ise görece (izafi) ve görelidir (nispî). Dolayısıyla, görece ve göreli hiçbir varlık Mutlak'la kıyaslanamaz, oranlanamaz (nispet edilemez) ve yine dolayısıyla, Mutlak hiçbir şeyle, hiçbir tarzda, hiçbir yolda ilinti ve kıyas kabul etmez; O'na hiçbir değer takdir edilemez. O Mutlak olduğundan, görece ve göreli olan varlıkların sıfatlarıyla ifade edilemez; dolayısıyla, O'na kıyasa ve oranlamaya dayalı anlayış ve kabullerimize göre yakıştırılacak bir sıfat ne kadar yüksek düzeyli kabul edilirse edilsin ve ne kadar ideal olursa olsun, O'nu ifade edemez. Yaratılanların düzeninin görece ve göreli olması, bu düzeni sağlayan İlahî İrade Yasaları'nın yine göreli bir değeri olan zekalar (ruhlar,Yüksek İdare Mekânizması) tarafından uygulanmasını gerektirmiştir.[147]
+4 oy
POYRAZ50 Astral Gezgini (175k puan)  
“İrade” gerçeği ise, başlı başına bir harikadır. Seçmek, karar vermek, ayırmak, istemek, reddetmek, bilgisiz bir et yığınının yapacağı işler değildir. En mükemmel uzuv olan beynin, irade sahibi olduğunu iddia eden adam gülünç olur. O, irade etmez, sadece ruhun istediğini yapar.

Milyarlarca hücreden yaratılan beyin, akılları hayrette bırakacak kadar harikulade bir bilgisayardır. Fakat her bilgisayar gibi, onu birinin programlaması gerekir. Beyin, ruhun ürettiği paket programları uygulamak, bedenin diğer parçalarına iletmek için kurulmuş bir santrale benzer. Yeni yollar, başka imkanlar, farklı işler peşinde koşacak iradeye sahip değildir.

Ona, “Ben bir bilgisayarım.” dedirtebiliriz. Fakat bu deyiş, teybin ses vermesi gibidir. Hiçbir bilgisayar kendini aşamadığı gibi, beyin de kendini aşamaz, ancak belli bir program dahilinde faaliyet yapar.

Beyin denilen o harika cihaz, ruhu inkara değil, yaratanı kabule götürür. Basit bir hesap makinesinin bile ustasız olamayacağını bilirken, beynin sonsuz ilim ve irade sahibi bir ustası olduğunu nasıl inkâr edebiliriz?   - Ruh ile beden arasındaki ilgi nasıldır?

Kaba, sert bir ağacın, narin ve nazik bir meyve vermesi gibi, bu haşmetli ve cansız âlemden kendisine pek de benzemeyen bir varlık süzülmüş: insan... Güneş yakarken o yanmış, rüzgâr eserken o nefes almış, ırmaklar akarken o kanmış, toprak mahsul verirken o tüketmiş.. Ağacı cansız iken o canlı olmuş, âlem görüp işitmezken o görücü ve işitici kılınmış...

Artık bu üstün meyve, kâinat ağacının gözü kulağı kesilmiş. Bu şerefli rütbe ile birlikte büyük de bir mesuliyet yüklenmiş. O, neye hizmet etmişse, kâinat da mânen o işin peşine düşmüş; o neye kulak vermişse âlem onu dinlemiş ve o neye bakmışsa bütün hizmetçiler de onu seyre koyulmuşlar...

İşte bu insan meyvesinin şu görünen beden hanesinin ötesinde, şu âlemi memnun yahut mahzun eden bir efendi mevcut. Elini dilediği meyveye uzatabiliyor. Gözlerini arzu ettiği istikamete dikiyor. Ayaklarını keyfince hareket ettirebiliyor. İşte bütün bir kâinat ve top yekûn insan bedeni o efendi için yapılıp çatılmış. Renkler âlemi onun gözü önünde hazır. Tatlar âlemi onun diline arz edilmekte. İlim ve hikmet âlemi onun aklına bakıyor.
+4 oy
POYRAZ50 Astral Gezgini (175k puan)  
Ruh ile beden arasındaki ilgi, bir bakıma, sesle mânâ arasındaki ilgiye benzer. Ses mânânın bedeni, mânâ sesin ruhudur. Bu ruh o bedenin ne sağındadır, ne solunda, ne içindedir, ne dışında... Mânâ, hayatiyetini devam ettirmek için sese muhtaç değildir. O, hâfızada sessizce durur, dimağda gürültüsüz meydana gelir, kalpte kelimesiz bulunur. Ancak, görünmek ve bilinmek istedi mi, işte o zaman, sese görev düşer.Ses, muhatabın kulağına varınca ömrünü tamamlar. Mânâ ise ondan sonra da varlığını sürdürür.

Mânâ sesten önce de vardı, sesle birlikte göründü, sesten sonra da varlığını devam ettirmede. Ruh Allah’ın kanunu, beden o’nun mahlûku. Bu bedeni, o kanunla tanzim ve idare ediyor. Allah’ın mahlûkata benzemekten münezzeh olduğundan gaflet etmemek şartıyla, insan kendi ruhunda, birçok rabbanî hakikatlere işaretler bulabilir. Bu işaretleri hakikate tatbik ederken, çok dikkatli olmak gerek. İşaretle asıl arasında bir benzerlik kurma gafletine düşülmemeli. Haritadaki bir nokta, bir şehre işaret eder, ama o nokta ile şehir arasında bir benzerlik kurmak cehalettir. Bir yazı, kâtibini gösterir, onun sanatına delil olur; lâkin, kâtibi yazıya benzetmek, yahut yazının özelliklerinde yazarın sıfatlarını aramak mânâsızlıktır.

Meseleye bu şuurla nazar ettiğimizde, ruhumuzda bazı hakikatlere işaretler
+4 oy
POYRAZ50 Astral Gezgini (175k puan)  
Ruh, beden ülkesinin yegâne sultanıdır; birdir, şeriki yoktur.

Ruh, bedenin hiçbir cüz’üne, hiçbir organına benzemez.

Ruhun zâtı, bedenin zâtına benzemediği gibi, sıfatları da bedenin sıfatlarına benzemez.

Ruhun bir meseleyi tefekkür etmesiyle, midenin bir lokmayı yoğurması arasında benzerlik düşünülemez.

Ruh doğmaz, doğurmaz, bedende mekân tutmaz. Bunlar hep bedenin, maddenin özellikleridir.

Ruhu mahiyetiyle kavramak mümkün değildir. Onun zâtı hakkında ne düşünülse, ona şirk koşulmuş olur.

Bir bedende iki ruh bulunsa, beden fesada gider...

Bedenin eliyle ne alınırsa alınsın, şükür daima ruha yapılmalıdır.

Ruhun bedendeki icraatı, güneş’in gezegenlerini döndürmesi gibi, mübaşeretsizdir; yâni bu iş, dokunmaksızın, temassız yapılır.

Bir hücreyi idare etmekle, bütün hücreleri idare etmek arasında, ruh için bir fark düşünülemez; birincisi ona daha hafif, ikincisi daha zor değildir...
+5 oy
POYRAZ50 Astral Gezgini (175k puan)  
Bir başka açıdan:

Bedeni kafese, ruhu ise kuşa benzetirler. Bu güzel teşbihten alacağımız çok dersler var. Bunlardan birkaçı:

Beden ruh içindir, ruh beden için değil.

Kafesin boyanmasıyla kuş güzelleşmez. Beden sıhhati de ruhun olgunluğuna delil olamaz.

Kafesi büyütmekle kuşu geliştirmiş olamazsınız. Onun büyüme yolu daha başkadır.

Kuş, kafesten dışarıyı seyreder, ama gören kafes değildir.

“Göz bir hassedir ki; ruh, bu âlemi o pencere ile seyreder.” (Sözler)

Kuşsuz kafesi kimse evinde barındırmaz. En yakınımızı bile ölümünden sonra kaç gün misafir ediyoruz?

Kuş kafesten önce de vardı, kafesten uçtuktan sonra da varlığını devam ettirir.

Şu koca kâinat sarayı, ruh için bir oda gibi. Beden ise kafes. Ruh kafesten uçtuğu gibi, saraydan da çıkar gider, daha geniş âlemlere kavuşmak üzere.

Kafeste boğulmayan, odaya aldanmayan, kendini unutmayan ruhlara müjdeler olsun!...
+5 oy
POYRAZ50 Astral Gezgini (175k puan)  
Ruhun serbest olması ne demektir?

Nur Külliyatı'nda ölümün “mahiyeti” yani “ne olduğu” konusunda çok güzel tespitler yapılmış. Bunlardan birisinde ölümün “ıtlak-ı ruh” olduğu belirtiliyor.

Itlak; “kayıtlı olmama, serbest olma” demektir.

Allah’ın bütün sıfatları mutlaktır. Yani, İlâhî sıfatların icraatını bir başka kudret, yahut bir başka irade sınırlayamaz, kayıtlayamaz, onların icraatlarını engelleyemez.

                ***               
Allah’ın şuurlu bir kanunu olan ruh, insan bedeninde görev yaptığı sürece, o hanenin şartlarına uymak mecburiyetinde kalıyor. “Göz bir hassedir ki ruh bu âlemi o pencere ile seyreder.” cümlesinin ders verdiği gibi, insanın bu âlemi seyretmesi göz ile kayıtlanmış durumda. O pencereyi açmadıkça bu âlemi seyredemiyor. Gözlerini kapayıp uykuya geçtiğinde ise bir başka âlemin kapıları kendisine açılır.Ve o yeni âlemde bambaşka  şeyler görmeye başlar.

                ***
İnsan uyanık iken, ancak kendisini kuşatan mekânı görebilir. Bir başka beldeyi görmesi için bedenin oraya göç etmesi gerekir. Rüyada ise beden kaydından bir derece kurtulan ruh, o kapalı gözleriyle farklı mekânları seyretme imkânına kavuşur.

Yine uyanık halde, beden zamanla da kayıtlıdır. Gözler ancak hazır zamana ait hadiseleri seyredebilir. Rüya âleminde ise, ruh, “yıllar ve asırlar ötesi zamanları” dolaşabilmekte, berzaha göçmüş nice insanlarla görüşüp konuşabilmektedir.

Nur Külliyatı'nda “nevmin büyük kardeşi olan mevt” ifadesi geçer. Uyku ölümün küçük kardeşidir (Mektûbât, Birinci Mektup). Buna göre, ruhun uykudaki serbestiyeti de ölümle kavuşacağı “ıtlaka, kayıtsızlığa, hürriyete” göre çok cüzi kalır.

Ruh, bedenden ayrıldığında,  onun kayıtlarından da kurtulur. Görmek için göze ihtiyacı kalmadığı gibi, yürümek için ayağa, tutmak için ele, işitmek için kulağa muhtaç olmaz. Yani, onun görmesi de, yürümesi de, tutması da, işitmesi de beden kaydından azade olmuştur.

Görme, ruhun bir sıfatıdır. İnsan uyanık iken de bu sıfatını kullanarak çok uzak mesafeleri görebilir, güneşe, aya bir anda ulaşabilir. Şu var ki, ruh bedenle kayıtlı olduğu için, o ülkelere bizzat gitme imkânından mahrumdur.

Bedenden ayrılan bir ruh, dünya hayatında sadece uzaktan seyrettiği o beldeleri, artık bizzat ziyaret etme imkânını yakalamış oluyor.

Ölüm, beden içindir; ruh için değil.  Sebeplere bağlı olarak,  zaman içinde ve safhalar halinde yaratılan beden, ruhun ayrılmasıyla yine kademeli olarak, ama çok hızlı bir şekilde, zeval bulmaya başlar. Ruh ise, sebepsiz ve birden yaratıldığından, ona beka nimeti ihsan edilmiştir. Yavaş yavaş kemale erenler yine kademeli olarak zevale meylederken, ruh bu kanunun dışında kalır. “İbka” yani Allah’ın onu baki kılması, ona ihsan ettiği varlık nimetini ebediyen geri almaması sayesinde, ruh ebedî olarak yaşayacaktır.

                ***
“Ölmeden önce ölünüz.” hadis-i şerifine göre ıtlak-ı ruh dünyada da bir derece gerçekleşebilir. Bunun şartı, ruhun bedene galip gelmesidir. Nur Külliyatı'nda “Ruhu cismaniyetine galip olan evliyanın işleri, fiilleri sür’at-i ruh mizanıyla cereyan eder.” buyrulur (Mesnevî-i Nuriye, Şemme).  Bir başka risalede de “Hayvaniyetten çık, cismaniyeti bırak, kalp ve ruhun derece-i hayatına gir.” tavsiyesi yapılır (Lem’alar, On Yedinci Lem’a).

Buna göre, bir mümin, “büyüyüp gelişme” diye özetleyebileceğimiz “nebatî ve cismanî” cihetini ve yine “yeme, içme, görme, işitme, yürüme, evlenme” gibi fonksiyonların tamamını ifade eden “hayvanî” cihetini aşarak, “düşünme ve inanma” merkezli olan “insaniyet” cihetinde terakki ettiğinde, kalp ve ruh ön plana geçmiş olur.

Artık böyle bir kişinin ruhu da, bir bakıma, “ıtlaka” mazhar olmuştur. Şu var ki,  bu ıtlak ölümde olduğu gibi bedeni tamamen terk etme şeklinde değil, kalbini “dünya hayatına ve mahlukata bağlamama” olarak kendini gösterir.

Böyle bir kalp, artık “makam, mevki, servet, şan ve şöhret” gibi nefsin can attığı bütün kayıtlardan azadedir. Dünyayı, Nur Risalelerinde ders verildiği gibi “kesben değil, kalben terk” eder. Dünyadan büsbütün elini çekmez; ancak dünyayı ahiretin tarlası bilerek hayatını “meşruiyet ve hayır çizgisinde” tutmaya dikkat eder. Böylece, dünyanın bütün nimetlerini uhrevî saadetine vesile yapar.

Bunu başaran bir kalp, dünyanın “içinde” boğulmaz, “üstünde” dolaşır. Ömrünü, sadece beden hanesinin ihtiyaçlarını karşılamakla heder etmez. O haneye gereği kadar önem verir, nefsin meşru ihtiyaçlarını -israfa girmeksizin- temin eder. Bununla birlikte, çok iyi bilir ki, yaratılışındaki asıl maksat, ne bu fani dünyaya, ne de onun gibi fani olan bedene hizmet değil, “bâki” olan ruhunu “ebedî” âleme hazırlamaktır.

İşte bu şuura sahip olan bir ruh, “beden, dünya ve nefis” kayıtlarından kurtulmakla “ıtlaka” bu dünyada mazhar olarak Allah Resulünün “Ölmeden önce ölünüz.” hadis-i şerifinde haber verdiği kutlu zevata iltihak eder.

        ***
Dünyada ıtlak, “nefsin kayıtlarından, heva ve hevesin tahakkümünden, dünyanın fani yüzüne bağlanmaktan, bedeni beslemeyi hayatın gayesi sanma gafletinden, sebeplere -özellikle de elinde güç ve imkân bulunan insanlara- gereğinden fazla önem verip onları tesir sahibi sanmaktan” kurtulmaktır.

Bu kurtuluşa eren insan, bu dünyada cennet hayatı yaşar. Ve ahirette, ruhu bedenine galip olarak, bir anda binler yerde bulunabilir, binler çeşit zevk ve lezzeti birlikte tadabilir.

Gerçi, o saadet diyarında bütün müminlerin ruhları bedenlerine galip gelecektir. Ama, bu şerefe dünyada kavuşanların o âlemdeki halleri bir başka olacaktır.
+2 oy
karlihavadabirkiz Rüyazede (1.3k puan)  
"Can, doğan kuşuna benzer, ten ona uzaktır. O, beden tuzağına ayağı bağlı, kanadı kırık bir halde düşüp kalmıştır." (Mesnevi)

İlgili rüyalar

+6 oy
11 yorum 270 okuma
Üstat_Simuy_Alaca 23 Aralık 2020 Bilgi kategorisinde Üstat_Simuy_Alaca Profesyonel Yorumcu (461k puan)   yazdı
+20 oy
14 yorum 349 okuma
Simge 4 Ağustos 2020 Bilgi kategorisinde Simge Astral Gezgini (184k puan)   yazdı
+16 oy
5 yorum 205 okuma
Simge 24 Temmuz 2020 Bilgi kategorisinde Simge Astral Gezgini (184k puan)   yazdı
+10 oy
4 yorum 166 okuma
Simge 24 Temmuz 2020 Bilgi kategorisinde Simge Astral Gezgini (184k puan)   yazdı
+15 oy
7 yorum 340 okuma
Üstat_Simuy_Alaca 4 Mayıs 2021 Bilgi kategorisinde Üstat_Simuy_Alaca Profesyonel Yorumcu (461k puan)   yazdı
+21 oy
6 yorum 370 okuma
ronahi 23 Nisan 2021 Rüya kategorisinde ronahi Rüyazede (1.7k puan)   yazdı
+15 oy
32 yorum 3.9k okuma
Eyja 16 Ağustos 2019 Bilgi kategorisinde Eyja Rüya Yorumcusu (17.5k puan)   yazdı
+12 oy
7 yorum 220 okuma
Üstat_Simuy_Alaca 16 Mayıs 2021 Bilgi kategorisinde Üstat_Simuy_Alaca Profesyonel Yorumcu (461k puan)   yazdı
+9 oy
6 yorum 232 okuma
Üstat_Simuy_Alaca 7 Ekim 2020 Bilgi kategorisinde Üstat_Simuy_Alaca Profesyonel Yorumcu (461k puan)   yazdı
+8 oy
1 yorum 320 okuma
Eyja 16 Eylül 2019 Bilgi kategorisinde Eyja Rüya Yorumcusu (17.5k puan)   yazdı
+15 oy
20 yorum 797 okuma
26 Haziran 2020 Bilgi kategorisinde misafir   40 156 278 yazdı
+8 oy
7 yorum 240 okuma
Sonbahar 27 Mayıs 2020 Bilgi kategorisinde Sonbahar Astral Gezgini (351k puan)   yazdı
+11 oy
8 yorum 545 okuma
Ruyaninmeali 2 Aralık 2019 Bilgi kategorisinde Ruyaninmeali Astral Gezgini (121k puan)   yazdı


Rüyada Rüya Yorumu ve Analizi rüyalarınızın bilimsel ve psikolojik açıdan yorumlanmasını ve islami tabiri için bir ortam sağlar. Rüya yorum ve tabirlerine siz de destek olabilir, bilgilerinizi ve sezgilerinizi rüya görenlerle paylaşabilirsiniz.

Rüya günlüğü olan sitemizde kişiye özel rüya analizi, rüya yorumu ve rüya tabiri hizmetleri verilmektedir. Rüyalarınızı yorumlatmak için kimden yorum istediğinizi rüyanın sonuna veya etiket bölümüne ekleyebilirsiniz.

Puan Tablosu

Rüya yazmak : -1000
Yorum yazmak: +120
Düşünce yazmak: +12
Rüya oylamak: +2
Yorum oylamak: +4
Rüyanıza en iyi yorum seçmek: +150
Yorumunuzun en iyi seçilmesi: +350
Yorumunuzun her artı oyu: +10
Rüyanızın her artı oyu: +5
Rüyanızın her okunması: +1

Özgün Rüya Tabirleri

Kategoriler

18.8k rüya

158k yorum

21.9k düş-ünce

7.8k üye

424 Aktif
0 Üye ve 424 misafir
Bugün : 9185
Dün : 23857
Toplam : 48067528
Rüya yorumu, rüya tabiri, rüya görüşmeciliği ve rüya analizi gibi kişiye özel bölümlerimiz vardır. Rüyada rüya sitemizde üyelerimize özel mesaj, duvar yazıları gibi sistemler mevcuttur. Ayrıca üye olmadan da yorum ve tabir yazabilirsiniz. Uyarı: Rüya ve yorum içeriklerinden sitemiz sorumlu değildir. Buradaki bilgiler size sadece farklı bir bakış açısı sağlar.
...