“Freud’a göre rüya, nevrotik belirtiler gibi yasaklanmış istekler ile bu istekleri engelleyen güçler arasındaki bir uzlaşma sonucu ortaya çıkar. Bu, rüyanın görünen içeriğidir. Buradan yasaklanmış isteklerin yer aldığı gizli içeriğe gidilebilir. Rüyanın temel işlevi, kabul edilemeyen bilinçdışı içgüdüsel isteklerin fantezi aracılığıyla doyum sağlamasıdır. Dolaysıyla uyku rüya içindir. Ona göre, rüyalar, zihni faaliyetin uykuda devamıdır. Zihnin uyanmasının sebebi ise, bazı etkilerin var olmasıdır. Zihne yapılan bu etkiler, rüya ile telafi edilemez ise çok zaman uyumak imkansız hale gelir.
Rüya görülmezse zihne yaptığı etkiler, uykuda meydana gelmez. Hastalık yapan anıları hatırlama yoluyla bilincin denetimine sokmazsak nevrotik durum, bir yandan kişilik dışı bölgeyle ilginin ve bağın kopmasını doğuran şizofrenik duruma, öbür yandan da hastalığı doğuran gereksinmeyi gizlemek ve yalandan doyurmak için düşlemlere dönüşür. Ona göre bu düşler, çocukluk dünyamızı yansıtmaktadır ve cinsel komplekslerimizi bilince çıkarmaktadır. Bütün bu bilgilere rağmen Freud hayatının sonlarına doğru bu düşüncelerden vazgeçmiş ve rüyaların aynı zamanda bir bilgi kaynağı olduğu sonucuna varmıştır.” (Apaydın, 1997: 265, 266). Hatta Freud her düşün anlamının, bir isteğin doyurulması olduğunu, yani istek düşlerinden başka düş olamayacağını iddia etmektedir.