Dönemin cahil Arap kabilelerine göre cinler genellikle terk edilmiş, karanlık ve ıssız yerlerde, mezarlarda viranelerde yaşardı. Ayrıca harabe olan ve terk edilmiş alanlar, kimsenin kolay kolay ulaşamayacağı denizler, dağ başları, gökyüzü, özellikle ıssız çöller ve garip gelebilir insanların oturduğu evler cinlerin severek mesken edindiği yerlerdi. Hal böyle olunca bir kişi vadiye indiğinde orada kalacaksa ya da yolculuk için ıssız bir çölden veya vadiden geçiyorsa o yerdeki zararı dokunabilecek cinlerden, oranın ulu cinine sığınır ve bunu yüksek sesle de ifade ederdi. Aynı şekilde bir topluluk vadi benzeri bir yerde yaşıyorsa ve oradaki kaynakların bitmesinden dolayı başka bir yere taşınacaksa yeni yerin rabbi (!) olan cine sığınır, böylece her türlü kaza beladan ve bir kısım cinlerin verecekleri zararlardan korunacaklarına inanırlardı. Bu inanca sahip kimselerin başları sıkıştığında yaptıkları ilk iş cinlere sığınmak olurdu. Bu can sıkıcı duruma Kur’an-ı Kerim’de de değinilmiş ve insanların cinlere sığınmasının, cinlerin şımarıklığını artırdığı ifade edilmiştir. (Cin 72/6).